Uğur Mumcu’nun Ardından…

Merhaba kıymetli okurlar ve takipçiler…

24 Ocak 1993 tarihinde Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli kalemlerinden biri olan, yazdığı araştırma yazılarıyla, kitaplarıyla, haberleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerindeki sis perdelerini aydınlatmaya çalışan Gazeteci Uğur Mumcu, arabasına koyulan bomba sonucu vahşice katledildi.

Bir basın şehidi olan Uğur Mumcu’nun hayatını kaybetmesinin ardından Türkiye’de gazetecilik ömrünü tamamlamıştır düşüncesindeyim. Niçin bu şekilde düşündüğümü açıklamak isterim. Bilindiği üzere, Uğur Mumcu’nun yaptığı haberler, yazdığı yazılar ortadan ve tarafsızdı. Her şeyden önce Uğur Mumcu, gazetecilerin toplumsal sorumluluğu çerçevesinde, olası yanlışlıklarını denetleyen ve düzelten görev bilincine sahipti.

Uğur Mumcu’nun terör örgütleri, mafya, çete, tarikat ve cemaatlerle ilgili yaptığı tarafsız, denetleyici, yetkilileri, vatandaşları uyaran haberler bugün hala önemle okunmaya, günümüze kaynak olmaya devam etmektedir. Uğur Mumcu’nun ardından, gazeteciler arasında “Senin mahallen, benim mahallem” kavgası başlamış, denetleyici ve düzelten görev bilinci yok olmuş, gazetecileri taraflı, menfi yönelime itmiş, siyasi partilerin, siyasetçilerin, mafyaların, çetelerin, tarikat ve cemaatlerin yaptığı faaliyetleri taraflı olarak topluma dayatma yoluna itmiştir.

Günümüzde bu durum maalesef zirveye çıkmış, gazetecinin taraflı olması “Normal” bir durummuş gibi bir yola başvurulmuştur. Örneğin, siyasi partilerin tarikat ve cemaatlerle bağı herkes tarafından bilinmektedir. Siyasi partilerde siyaset yapan mafyayı “İş Adamı” olarak terör örgütüne yakın bir ismi “Demokrasi savunucusu”, tarikat ve cemaat üyesini veya önde gelen yöneticiyi “Allah Dostu” olarak tanıtmak, savunmak gazetecilerin görevi olmuştur.  Bugün herhangi bir tarikatı eleştiren gazeteci, nedense kendi tarafındaki yani kendi mahallesindeki tarikatı görmezden gelmektedir. Merkezi hükümetten ihale alan bir mafyayı haber yapan gazeteci nedense, belediyelerden ihale alan mafyaları görmemektedir. Elbette bu örnekleri çoğaltabiliriz. Gelinen süreçte kamuoyu, partizanlardan, sürekli mağdur gözükenlerden, kapalı kapılar ardında ihale kovalanyanlardan, kitaplarını belediyelere satmaya calışanlardan Uğur Mumcu’yu dinlemektedir.

Ülkemizde yiğit, kamuoyunun doğru haber alması için mücadele eden, ülkenin üzerine çökmüş sis perdesini aralamak isteyen gazeteciler yok mu? Elbette var. Onlar da bir elin 5 parmağını geçmemekle birlikte yaptıkları haberler ise “Havuz medya ve Sarı Basın” gücünden dolayı kamuoyuna yansıması engellenmektedir.

Değerli büyüğüm Uğur Mumcu’ya bir kez daha Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

24 Ocak 2024 – Yakacık